Mutluluk Neydi?
Kırsal ve kentsel
yaşamı göz önünde bulundurarak mutluluğu, yaşam kalitesini ve yazının akışına
göre birçok şeyi karşılaştırmak istiyorum. Şu an neredeyim? Memleketim Ordu. İstanbul’a
göre baya soğuk ve yeşilli. Ben İstanbul’da doğdum büyüdüm ama bunun yanı sıra
her yaz tatili köye gelmeyi ihmal etmeyiz. Çünkü annem burada kışlıkları
hazırlıyor, havası güzel ve ben bir sürü fotö çekiyorum. Küçükken köye geldiğim
zaman pek bir şey anlamazken büyüdükçe buradaki insanların beklentileri,
mutlulukları, bakış açıları büyük şehirlerdeki insanların beklentileri,
mutlulukları ve bakış açılarının çok farklı olduğunu gördüm. Öncelikle köyde
öyle her şey elimizin altında olmuyor. Bakkal, kırtasiye, eczane ve bilumum
ihtiyacımız olan her şeyin uzakta, olması köydeki insanlar için sıkıntı
olabiliyor. Bizim köyde gün sabahın yedisinde hatta bazen daha erken bile
başladığı görülmüştür. İşte herkes erken kalkar ineklerini, tavuklarını
besledikten sonra bağa bahçeye giderler. Toplanacak ekin, meyve ne varsa
yapılır. Sonra öğlen olunca üzüm ve ekmek yenir, kahkahalar ve dedikodular
ortada resmen neşe kaynağı bütün yorgunluk tam bitmese de orda geçici olarak
unutulur. Bunlar yapılırken evin büyük çocuğu sabahın belli saatlerinde sarı
arabanın kornası çalınca ekmek almaya gelir. E tabi bu sarı arabanın içinde
ekmek var. Sabah akşam dolaşır böyle bütün köyü. Demiştim ya her şey elimizin
altında değil diye. Mesela bir de dondurma arabası var. Bu araba sadece
çarşamba günü öğleden sonra gelir. "Dondurmacı geldii dondurmacııı" anonsunu
duyunca köyün bütün çocukları koşa koşa dondurma sırasına girerler. Yüzlerinde
ki mutluluk içleri ısıtır şekilde. Buradaki çocukların mutlulukları köye gelen dondurmacı,
beraber yapılan piknikler, ağaçların dibindeki kırmızı tadı bi’ o kadar da
güzel böğürtlenleri toplamak, birbirlerine anlatılan değişik korkunç hikayeler
ve daha bir sürü şey. İstanbul'da böyle şeylerle hiç karşılaşmamıştım. Haliyle
tuhaf geliyordu. Bunları gördükçe bir de büyük şehirlerdeki insanlara daha
dikkatli bakar oldum ve ayrıca kendime de. Tamam, ben küçükken doksanların
sonuna denk geldiğim için sokakta büyüdüm, bu dediklerimin azıcığını biz de
yaptık arkadaşlarımla ama gelişen ve değişen zamanla birlikte şimdiki
çocukların mutluluk anlayışı lüks cep telefonları, tabletler olmuş. Tabii köy
küçük olduğu için de komşuluk ilişkileri de iyidir baya. Herkes birbirini
tanır. Gördüklerinde selam verirler. Çat kapı misafirliğe gidilir. Şimdiki
zaman da ise bunun çok fazla değiştiğini savunabilirim. Önceden mahalle kavramı
vardı hoş hala var fakat eski tadı yok. Eskiden komşuluk vardı. Ev hanımlarının
toplanıp çayın içildiği, kahkahaların olduğu, çocukların top oynadığı kapı önü
toplantısı olurdu. Bakkal amcayı, iki mahalle üstte oturan Aysel teyzeyi,
bahçesindeki eriklerin çok güzel olduğu Ahmet amcayı tanırdık. Ve şimdi karşı
komşunun ismini bile bilmeyen bi toplum yetişiyor. Herkes kendini geliştirmeye
adamış. Para kazanmaya odaklanmışlar ve
paylaşmayı, sevmeyi muhabbet etmeyi unutmuşlar. Artık çocukların cep telefonu,
tablet, bilgisayar gibi teknolojik aletleriyle arkadaş olduğunu görüyorum. 3-5
sene sonra çocuklar seksek, saklambaç, dokuztaş, yakar top nedir bilemeyecekler
hatta duyduklarında küçümseyecekler bile çünkü bu oyunların yerini dijital
oyunlar aldı. Biz bu oyunlar sayesinde sosyalleşmeye, paylaşmaya, iletişim
becerilerimizin güçlenmesine bir adım atmışken yeni nesil boş bir ekranla nasıl
gelişecek? Gelişen teknolojiyle birlikte mutluluk algımız da değişti. Sahi
gerçek mutluluk neydi? Köydeki çocukların dondurmacı geldi diye sevinmesi mi?
Yoksa yeni çıkan cep telefonunun bize alınması mı?
Yorumlar
Yorum Gönder